Reklam
Reklam
KIRMIZI MANTOM
Gülten Tekin ÖZDEŞ

Gülten Tekin ÖZDEŞ

KIRMIZI MANTOM

28 Nisan 2020 - 13:44

Çocukluğumu doyasıya yaşadım diyebilirim. Çocukluğumda yapmak isteyip de yapamadığım çok az şey vardır.Gerçi o zamanlar isteyebileceğimiz çok şey de yoktu zaten.
İlk okula köyümde başladım. Birden beşe kadar tüm öğrenciler aynı sınıfta otururduk.Bizden büyükler ders yaparken, ya sessizce onlara anlatılanları dinler, ya da bize verilen fişleri defterimize yazmaya çalışırdık.Ayrı sınıflarda okunduğunu bilmezdik bile.Birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtiğim yıl ablamın, Bolu Erkek Öğretmen Okuluna kayıt yaptırması nedeniyle ailemiz ikiye bölündü.Ninem, küçük ablam ve babam köyde kalacaklar, annem, büyük ablam ve ben ise Bolu’ ya gidecektik.O kadar heyecanlıydım ki, yeni okul, yeni arkadaşlar, yeni çevreyi düşündükçe içim ürperiyordu.Ne büyük bir olaydı benim için.
Okulların açılmasından birkaç gün önce babamın önceden gidip tuttuğu, toprak sıvalı evin, bahçeye bakan odasına beraberimizde götürdüğümüz birkaç parça eşyamızı yerleştirdik. Eşya dedi isem,öyle koltuk, kanepe değil, birer kat yatacak yatak ,yorgan,ördek sobası, bir de, babamın panayırdan aldığı kilim.Çok fazla giyeceğimiz olmadığı için, babamın ablama, gelip giderken eşyasını taşısın diye aldığı sütlü kahve küçük valiz üçümüzün de eşyalarını almıştı.Annem ortada olmasın giyecekler diye valizle beraber demir divanın altına sürmüş, böylece elbise dolabı sorununu da kökten çözmüştü.O tek gözlü oda bizim ilk şehir hayatımızın başladığı yerdi.
İlk günlerde yeni okuluma, yeni öğretmenime alışmakta güçlük çekip, annemi de okula sürüklesem de bu çok uzun sürmedi.Yeni hayatıma çabuk alıştım. Okulda ilk günlerimde, köy çocuklarının gösterdiği tüm çekingenlikleri gösterdim ama sonra sınıfta kendimi fark ettirmem uzun sürmedi.İlk veli toplantısında öğretmenimin anneme” Zeki kız,hemen her şeyi kapıyor” demesi epey gururumu okşadı doğrusu.Ondan sonrası zaten çorap söküğü gibi geldi.Ev sahibemiz yaşlı bir hanımefendiydi.Yalnız yaşadığı için evinin bir odasını bize kiralamıştı.Annemle de can ciğer olmuşlardı.Annemi kızı yerine, bizi de torunlarının yerine koyduğunu söylerdi hep.Tüm mahalle ev sahibemize “Tüccar Anne” diye hitap ederdi.Babam her ay Bolu’ya gelir, ev kiramızı öder, eşek yükü ile satılan odunlardan alır, iki gün kalıp dönerdi Akçakoca’ya.Yeni bir şey istediğimiz de annem ” Baban gelince alınır” derdi.Çevreyi kolaçan ederken stadyumun üst caddesindeki dükkanlardan birinde kırmızı renkli, yakaları siyah kürklü ve kürkünden ponponlar sarkan mantoyu görmüştüm.Okul çıkışında hemen hemen her gün o mantoya bakmaya gider, satılıp satılmadığını kontrol ederdim.Babamın gelmesine de epey zaman vardı.Annemin alacak kadar parası yoktu.Ancak yiyecek parası vardı.Babamın gelmesi, hatta manto almaya da ikna edilmesi gerekiyordu. Bu zaman zarfında mantoyu görme işini hiçbir gün aksatmıyordum.
Babam, gelme tarihini “çocuğun bayramını da seyrederim” düşüncesi ile 23 Nisan bayramına denk getirmişti. Sınıf olarak bayramda mevsimleri canlandırmıştık. Ben sonbahar mevsimini temsil ediyordum.Sarı elbisemin üzerine kahve rendi saten kemer ve boynuma kahve rendi fular takılmıştı.Neşe içinde kutladığımız bayramdan sonra babamın elinden tutup, mantonun olduğu mağazaya götürdüm.Mağazaya gittiğimizde bir an kalbimin acıdığını hissettim.Kırmızı renkli, ponponlu mantom yoktu vitrinde.Göz yaşlarıma engel olamadım.Mantom satılmıştı.Günlerce hayalini kurduğum mantomun yerinde başka bir giysi asılıyordu.Ağlama sesime mağaza sahibi dışarı çıktı.Ne olduğunu sordu.Elimle burnumu ve yaşlarımı silip” Kırmızı mantomu almışlar “ diyebildim.Mağaza sahibi eli ile başımı okşayıp, “evet o manto satıldı ama içeri de bir tane daha var” dedi.Duyduğum en güzel cümle buydu tabi ki.
Mantoya sahip oluşumun bahar ve yaz aylarına denk gelmesi hiç umurumda olmadı açıkçası.Bütün yaz , terden sırılsıklam olsam da mantomu çıkartmadım.Yıllar sonra Bolu’ya gittiğimde ayaklarım beni o mantonun satıldığı caddeye götürdü.Mağazanın, hatta o caddenin yerinde yeller esiyordu ama çok istediğim bir şeyi elde etmenin mutluluğu içimi sıcacık yaptı.
Anladım ki, zor şartlarda ve mücadele ile elde edilenler, hazır sunulanlardan çok daha kıymetli oluyor.

Bu yazı 11037 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar