Reklam
Reklam
DERDİN AĞLIYOR, HES SIRITIYOR.
Erol TAYHAN

Erol TAYHAN

DERDİN AĞLIYOR, HES SIRITIYOR.

07 Nisan 2016 - 12:04

Hani bir söz vardır "ağlanacak halimize  gülüyoruz" diye...

Asırlık tarihi Derdin Hamamı'nın hali içler acısı bir halde kurtarılmayı bekliyor...Güler misin ağlar mısın! Böyle duyarsızlığa ancak sırıtır insan Düzce'de...! Gülsen "bu deli mi derler ya...Ama inanın Derdin'in yıllar önceki halini bilen biri olarak son halini gördüğümde "hüngür hüngür ağlamak" geldi içimden...!

            Bu hal nedir Allah'ım...Nerde bizim Derdin...Tam bir dert Derdin...!Darma-dağınık..Kesilen ve sökülen çam köknar meşe kayın ağaçları tomruk dolmuş dağ...Ortalıkta...Yollar kaybolmuş...Tahrip olmuş doğa...Kaya parçaları yerine yollar dolmuş parçalanmış kayın parçaları ile...Nerde ıhlamur nerde çınar ağaçları...Ne arazi kalmış ne bina...Ne çimen kalmış ne orman...Asırlık Derdin katledilmiş.. Güzelim Orman yok edilmiş...

            Her şey HES için...!

            Birileri Beyköy-Abant arasında Samandere Şelalesi'ne yakın yerde Uğur Suyu'nun kenarında yer alan Derdin Hamamı'nı, hamamını diyorum daha düne kadar eskiler kaplıca mı bilirdi herkes "hamam" derdi ya..At sırtında, yada kağnılarla köyün kadınları bir araya gelir Derdin'e giderler ve orada hem pikniklerini yaparlar sonra hamama girerler ve ardından evlerine dönerlerdi..

 

            EFTENİ'de DERDİN'de  "DERT..."

            Bu manzara sadece Derdin'de yaşanmazdı..Efteni de aynen böyleydi...Efteni Hamamı (Kaplıcası) benim köyüme yakın olduğu için biz bu lezzeti Efteni'de tadardık ama hep Derdin'e imrenirdik...Bize uzaktı çünkü..Köyümüzde Çanakkale Gazi'si (Guserko) İsmail Dede vardı...Sabah namazı sonrası kağnısıyla köyün yaşlılarını tın-tın hamama getirir götürürdü. Bütün gün onlar orada kalır yemekler yenir akşam karanlığında evde olurlar bir günü böyle geçirirlerdi..."Dede bizi ne zaman Derdin'e getirecen" diye sorulduğunda da " sonra İnşaallah.." derdi..Uzaktı ya biraz Derdin ondan...Kıymetliydi... Köyde de bir-iki kişide traktör vardı o yıllarda...Atı-arabası olanda sayılıydı... Romatizmalı yaşlılar hamamda dinlenirler "iyileştik bize iyi geldi" deyip ikinci gün tarlada bahçede  çalışmaya devam ederlerdi...Zonguldak'tan Ereğli'den Alaplı'dan...Akçakoca'dan  Sakarya Hendek'ten, Karasu'dan ...Ankara'dan İstanbul'dan özellikle cumartesi-pazar  günleri akın akın gruplar halinde insan akardı bu mekanlara...    Çoluk çocuk kadın erkek dolardı EFTENİ'de DERDİN''de..

 

            İL OLDUK İLKLER KAYBOLDU...!

            Gölyaka'nın Hacıyakup Köyü'nde bulunan Efteni'de  rahmetli Ford Kazım, gönüllü bir turizm elçisi gibi koşar koşuştururdu.Gelen peşinden birilerini daha getirirdi...Gelende ağırlayanda mutlu olurdu...Rahmetli Ford Kazım Abi'nin o sevecen samimi hareketli tavırları hala gözümün önündedir..İnsanın yapısı çok önemli işte..Turizm okumamış üniversite'nin kapısının önünden bile geçmemiş Kazım Abi gibi insanlar gelen misafirlerle nasıl ilgilenirlerdi nasıl koşuştururdu yazıyla ifade etmem mümkün değil..

            1950'li 60'lı yıllarda markaydı  EFTENİ'de DERDİN'de...

            Bugün nerde Efteni nerde Derdin...!

            Sonra parladı Bolu Termal...! Sakarya Sapanca...!Düzce il oldu ama Efteni de Derdin'de bir türlü parlayamadı...İl olduk ama "İLKLER KAYBOLDU"...

 

            Derdin'de Efteni'de avam diliyle hamam olarak kıymetliydi, değerdi, özeldi...Dün değerliydi de bugün değeri mi azaldı! Tabii ki değil..Geçmişte suyun içindeki minarellere ilmi olarak bakılmazdı. Su içilir tadılır veya içinde kalınarak şifa kaynağı olduğu ispatlanırdı."Yaşıyarak" kıymet değer ve şifası adeta tescillenirdi...Şimdi öyle mi, teknik ilerledi..Suyun ihtiva ettiği mineralleri özellikleri ile etkilerini tescillemek ve belgelemek çok kolay...

 

            DOLAY'DAN DERDİN'E...

            Aradan yıllar geçti Öncü Tv'de "2 000'e Doğru KÖYÜMÜZ KÖYLÜMÜZ" adlı bir belgesel hazırlamaya başladığımda ilk aklıma gelen köy DERDİN olmuştu..Ön araştırma için Derdin'e gittiğimde köye bayılmıştım. Yeşil Düzce'nin her yanı yeşildi ama Derdin'in yeşili de havası da çok farklıydı...

            Tertemiz yıpranmamış bir doğa, minare gibi göğü delen çamlar..Füze gibi duran köknar ağaçları..Etrafa müthiş bir koku salan ıhlamur çiçekleri...Meşe kayın gürgen ağaçları...O yeşilin içinde yüzen nadide evler. Tertemiz estetik ve güzellik kokan köy evleri..

            Hele bir de Derdin Hamamı vardı ki doyulmaz bir tat...Küçük bir araştırmanın ardından Derdin'e çekim için gttiğimizde bize gösterilen ilgi ve alakayı yazıyla anlatmam mümkün değil...O gelenek ve görenekleri kültürü bizim kanalımızla ekranlara ve dünyaya tanıtmanın verdiği müthiş heyecanı yazıyla anlatmam mümkün değildi...Usta Kamereman Akif Kartal'la yazın ve kışın kar yağdığında bir de sonbaharda yaprak dökümünde Derdin'in o müthiş manzarasını belgeselle yansıttığımzda duyduğum hazzı ifade etmem mümkün değil..."Derdin Belgeseli" daha sonra Bolu Gazeteciler Cemiyeti tarafından tertiplenen bir yarışmada belgeselde 1.lik ödülü de almıştı...

 

            DERDİN ÖDÜLLÜK...!

            Yani ödüllük bir yer DERDİN... Köylü 1994'lü yıllarda Dolay olarak değiştirilen adlarını geri almak için verdikleri mücadeleyi kazanmasını bilmiş ve Derdin adını geri almışlardı. O açıdan müdaceleci bir halk var Derdin'de...Bugün köy ismi değiştirmek için geirilen kolaylıklar o yıllarda olmamasına rağmen Derdin Köyü "Dolay " olan ismini bırakıp "Derdin" ismini geri almıştı...Derdin halkının böyle bir mücadele azmine tanıklık ettiğini unutmuş değiliz.:"İstedi mi ve azmetti mi  Derdin, bilir hakkını almasını..."

 

            BİLİMİN "DERDİN YORUMU" ÇOK NET...!

            Derdin Kaplıca suyunun özelliğini uzun uzun anlatmaya gerek yok. Bilim adamlarını dinleyelim işin özü orada...

            Prof. Dr. W. Salomon -Calvi, Scheller (Türkiye Maden Suları) adındaki eserinde, bu menbaın bir analizini neşretmiştir...:"Bu menbaın meşhur Karlsbad Mühlbrunnen menbaına olan şayanı hayret benzeyişini, ayni mecmuada intişar etmek üzere bulunan (Avrupa sağlık menbalarının Türkiye'de muadil mümessilleri var mıdır?) adındaki makalemde tebarüz ettirdim. 1940'lı yılların  sonlarında Bolu Valisinin talebi üzerine elde edebildiğim bu numune M.T.A. laboratuarlarında kimyager Cavide Alpar tarafından tahlil edildi. Her iki numunenin alınış tarihleri arasında 6 sene gibi bir zaman bulunmasına rağmen, her iki analiz mühim bütün noktalarda biribirinin aynidir. Karlsbad menbalarına çok benzediğinden, Mergentheim menbaları bir çok muhitlerde «Cenubî Almanya'nın Karlsbadı» vasfını kazanmıştır...."

            Ilıcalar kitabında (sayfa 283) Mergentheim menbaının karaciğer, kum, semen, romatizma, şeker hastalığı, emrazı nisaiye, müzmin mide ve bağırsak hastalıkları, kalb hastalıkları gibi marazlara şifa verdiği yazılıdır. Su, içme, banyo ve düş yapmak için kullanılmaktadır. Ilıcalar kitabına nazaran bu menba «müryatik-salinik-sülfatik» menbalarla «müryatik-mağnezyum menbaları» hududunda bulunan bir sudur. Son senelerde fevkalâde yükselen ziyaretçiler adedi de, bu menbam çok tesirli olduğunu gösteriyor. Karlsbad hakkında ise, buradaki menbaların rahimdeki venöz deveran arızalarında, mide ve bağırsak hastalıklarında, karaciğer, şeker, artrit, mesane iltihabı ve idrar konkremanlarında, böbrek hastalıklarında, romatizma, semen ve bilhassa safra kesesi hastalıklarında şifalı tesir ettiği öğülmektedir. Düzce-Derdin'den alınan iki numunenin analizi ile Karlsbad Mühlbrunnen ve Mergentheim analizlerini yanyana göstermektedir.

 

            Fransız Prof. Dr. W.Salomon Calvi "Bu şifalı su, Dünyaca ünlü Karlsbad Mühlbrunnen suyu ile Alman ılıcaları kitabında (Deutsches Baederbuch) bildirilmekte olan Mergentheim Karlsquelle sularının Karlsbad menbalarına çok benzediğinden, Mergentheim menbaları bir çok muhitlerde «Cenubî Almanya'nın Karlsbadı» vasfını kazanmıştır. Karisbat nunbunen kaynağı ayarındadır" dediği Derdin Kaplıcaları için Prof. Dr. Nusret Şakir Dirisu da Hiroloji adlı eserinde “Dünya’da içiminin hoşluğu ve bünyeye yaptığı etki bakımından daha üstün değerde bir başka su daha yoktur."

            İfadeye bakın:"DÜNYADA DAHA ÜSTÜN DEĞERDE BİR BAŞKA SU DAHA YOKTUR...."Bukadar sözün üzerine bir başka yorum yapmak bilime hakaret olur...!

            Elin prof'ları , bilim adamları DERDİN'İ BÖYLE TANIYOR...Böyle anlatıyor... Biz ise elimiz kolumuz bağlı KATLEDİLEN KAPLICA SUYUYLA ORMANLARI SADECE SEYREDİYORUZ...

            İşte böyle bir kaplıca suyu HES'e TERCİH EDİLİYOR...! Böyle bir kaplıca suyu doğaya dereye başıboş akıyor!

            Şimdi güler misin ağlar mısın!

            Derdin KAPLICA SUYU AĞLIYOR...HES'te kıs-kıs GÜLÜYOR...Aslında bıyık altından gülüyor...SIRITIYOR!

            Yani ağlanacak halimize HES SIRITARAK karşılık veriyor...! Bizde bu köşede içimizi yiyoruz, kahrediyoruz...!

            TRAJİK VİZYONSUZLUK...!

            Derdin Köyü halkı adına eylem günü yapılan konuşmada dile getirildiği gibi:" İlimizin doğal güzelliklerini turizmde kullanmak yerine; bunları, geri döndürülemeyecek şekilde tahrip etmek ve yok etmek trajik bir VİZYONSUZLUKTUR. Biz başta Derdin Köyü halkı olarak çevre köy ve beldelerde yaşayanların katılımı ve desteğiyle bu vicdansızca katliama daha fazla duyarsız kalmayacak, bu konuda yapılması gereken ne varsa sonuna kadar takipçisi olacağımızı şimdiden ilan ediyoruz..." 

            Şu kaplıcayı öldürüyoruz ya inanamıyorum...Bir başka ilde olsaydı bu kaplıca termal tesisler yapılır, gelen giden de eksik olmazdı. Hele bir başka ülkede olmuş olsaydı yapılacak yatırımları  hayal bile edemiyorum. Derdin olurdu o zaman DERDİN KAPLICA CENNETİ...Turistler akın eder, turlar cirit atar, Derdin marka olurdu, dünya tanırdı Derdin'i..

            Şimdi Derdin'de geldiğimiz noktaya bakın Allah aşkına...!

            Tek kelimeyle YAZIK...! Hemde çok YAZIK...!

            "Hatadan dönmek erdemliktir..."

             Buyrun...! ÇÖZÜN...!

           

 

Bu yazı 57805 defa okunmuştur .

Son Yazılar